THI MATHI PESTUS MATHIUS NEXUS LOOKENT

THI MATHI PESTUS MATHIUS NEXUS LOOKENT

14 Ocak 2012 Cumartesi

Pasadobleli Bir Ölüm Hikayesi



O resim bugün de mutlaka Hürriyet Gazetesi’nin arşivinde duruyordur. 25 yıl kadar önceydi. Artvin’in Kafkasör yaylasında düzenlenen boğa şenlikleriyle ilgili bir haber geçmişti yurt haberleri muhabiri.. Yöresel kıyafetlerini giymiş genç bir köylü kız, tabureye oturmuş, yanında duran ve biraz sonra meydanda cesaret dövüşüne çıkacak boğasının testislerine elini atmış, büyük bir doğallıkla okşuyordu. Bunu yatıştırmak için mi, kızıştırmak için mi yapıyordu bilmiyorum… Gördüğüm sadece doğallıktı. Kafkasör’ün boğası cesaret güreşine çıkar. Rakibini kaçıran kazanır. Bir sonraki şenliğe kadar da ihtimamla bakılır. Ölüm değil, ödül bekler kazananı…

Anılarım beni daha da geri götürdü… 35 yıl kadar öncesi, General Franco dönemi İspanya’sına… Bir aya yakın kaldığımız Barcelona’da izlediğim boğa güreşi, seyirlik bir şenlik olarak düzenleniyordu…

Şık tayyörler, şapkalar giymiş kadınların, takım elbiseli beylerin isterik nidalarının yükseldiği bir şenlikti benim izlediğim. Kurgusu kalleşlik üzerine yapılmış, kazananı baştan belli, ölümün insanlara haz verdiği bir şenlik…

İçinde bulunduğum halet-i ruhiyeden midir bilinmez, kendimi boğanın yerine koymak istedim…

Boğanın kaderi seçilmişlikle başlar. Cüsseli, kıvrak, gösterişliyse onu arenada kanlı bir son bekler. Seçildiği günden itibaren kötü kaderine adım adım hazırlanır… Uzatılan pelerine boynuz atmak keyifli bir oyundur onun için… Oyuncak sandığı bu renkli kumaşın kendi azrailinin aksesuarı olduğunu hiç bilmez… Her gün saatlerce oynaşır durur onunla…

En gösterişli, en kıvrak, en göz alıcı zamanı onun ölüm günüdür… Alır götürürler bir plaza de torro’ya… Aynı kaderi paylaştığı ırkdaşlarının arasında sıranın kendisine gelmesini bekler sakince. Tribünler şatafatlı giysilere bürünmüş kadın ve erkeklerle dolmaya başlar… Boğanın ölüm günü, onların fiestasıdır.

Üç kapılı arenanın bir kapısı onun girişine ayrılmıştır. Tribünlere yerleştirilmiş orkestranın trompetleri, borazanları çalmaya başladığında, bu seslere hiç alışkın olmayan genç boğa ürperir ve ürker. Etrafında bu kadar ses duymaya, insan görmeye alışkın değildir. Sırası geldiğinde, bölmesinden çıkarılır ve arenaya açılan kapıdan içeri salınır. Şaşkınlık, ürkeklik ve korkuyla bir sağa, bir sola, bilinçsizce koşuştururken, tribünlerdeki kalabalık kurbanı dikkatle süzer..

Önemli olan boğanın ölümü değildir… Ölürken onları ne kadar eğlendireceğidir bekledikleri… Sonra arenanın bir diğer kapısı açılır. Boğanın boynuzlarının delip geçemeyeceği zırhlı kıyafet giymiş, gözleri bağlı atın üzerindeki cabaliero girer içeri. Elinde ortaçağ şövalyelerinin mızrağına benzer sivri uçlu bir mızrak taşımaktadır.

Genç boğa ezberindeki oyunu oynamak ister. Ata doğru boynuzlarını yere paralel eğerek saldırır. Oysa boğanın bilmediği çok önemli bir detay vardır. Oyunun kuralları o gün değişmiştir ve bu ona söylenmemiştir.

Bir anda sırtının tam orta yerinde bir acı hisseder. O atı boynuzlarıyla devirmeye çalışırken, atlı mızrağını sırtına sokup çıkarmıştır bile. Siyah derisinden aşağıya kan süzülmeye başlar. Sinirlenir genç boğa… Bu oyun böyle değildi der… Bilmez ki, her şey onun güçsüz kalması, kaybetmesi için planlanmıştır…

Sonra, dapdaracık, rengârenk, taşlarla, boncuklarla süslü kıyafetler giymiş toreador ve pikadorlar çıkar sahneye… Ellerinde boğanın alışkın olduğu pelerinler vardır. Yıllardır oynadığı oyunu hatırlar genç boğa… Sırtındaki acıya rağmen oyuna katılmak ister… Toreadorlar onunla oynaşırken, günün ikinci kural değişikliğinin farkına acıyla varır… Güya cesaret gösterisi yapan pikadorlar, ellerindeki renkli kâğıtlarla süslenmiş şişleri sinsice sırtına saplamışlardır. Bugün boğanın ölüm, onların fiesta günüdür… Yine sinirlenir genç boğa.. Oyuna sonradan giren pikadorlar mızıkçılık yapmışlardır. Kovalamaya başlar kalleş oyun arkadaşlarını… Kaçarlar… Tahta paravanların arkasına saklanıp, hedef şaşırtırlar.

Önce cabaliero’nun sonra pikadorların açtığı deliklerden sızan kan, onun gücünü azaltmaktadır. Ama bu yetmez… Tribündeki şatafatlı kadın ve erkeklerin aldığı hazzın artması, biraz sonra arenaya çıkacak azrailin işinin kolaylaşması için, genç boğanın biraz daha yorulması gerekmektedir. Toreodorlar ellerindeki renkli pelerinlerle yormaya devam ederlerken, trompetler ve borazanlar bir kez daha çalar. Arenanın açılan kapısından içeri boğanın azraili matador girer.

Toreadorlar, bu sırada matadorun tribünlerden gelen tezahüratlara rahatlıkla selam verebilmesi ve şölenin daha da gösterişli hale gelebilmesi için boğayı giriş noktasının uzak bir yerine çekmişlerdir. Sürekli kan kaybeden, koştukça yaraları daha da açılan genç boğa artık buğulu gözlerle bakmaya başlamıştır. Yeni giren oyuncunun kim olduğunu anlamak için gözlerini dikip bakarken, burun deliklerinden derin bir solukla birlikte birkaç damla da kan süzülür.

Boğa, pelerinli adamla bir kez daha bildiği oyunu oynamak ister. Tribünlerdeki orkestra artık pasadobleler çalmaya başlamıştır. Kıvrak ezgiler seyircilerin aldığı hazzı artırırken, boğa neşeli bir cenaze marşıyla hayata veda etmeye hazırlanmaktadır. İşinin ustası adam, pelerini boğanın üzerinden aşırdıkça ölüme tanıklık eden zarif kadınlar ve erkekler “ole” nidalarıyla yeri göğü inletmektedirler.

Azrail, boğanın hiç tanışmadığı yeni bir oyuncağı daha ortaya çıkarır. Kan kaybından, dakikalardır koşturmaktan yorulan genç boğa, olduğu yerde kalakalmış, soluklanmaya çalışırken, oyun arkadaşının elinde ışıldayanın ne olduğunu anlamaya çalışır. Pasadoblelere ara veren orkestra, bu sırada borular ve davullarla heyecanlı bir tramola çalmaktadır. Matador, elinde ışıldayan kılıcını yere paralel olarak tutar, boğanın gözlerinin içine dikkatle bakarak ensesine doğru nişan alır. Oyunun bu kısmını daha önce hiç oynamayan genç boğa ise, oyun arkadaşının ne yapacağını kestirmeye çalışmaktadır.

Matador, bir iki adım atarak hızlanır ve boğanın üzerine doğru koşmaya başlar. Artık kader anıdır. Boğa son bir hamle yapmak ister arkadaşına doğru. Matador son anda kendisini kenara atarken, elindeki kılıcı boğanın ensesine saplar.

Bir iki saniye ne olduğunu anlayamayan boğa için artık oyun bitmiştir. Önce iki ön dizinin üzerine çöker, ağırlığını taşıyamayan arka bacakları da kıvrılır, burnundan oluk gibi kan boşalır ve boğanın cesur, matadorun kalleş oyunu sona erer…

"Omnes vulnerant, ultima necat"... Hepsi yaralar, sonuncusu öldürür.

Yeni bir pasadoble yüksek tempoda çalınırken, ölüme tanıklık edenler toplu bir hezeyan yaşamakta, matadoru onurlandırmak için şapkalarını arenaya doğru fırlatırlarken, azrail gururla onları selamlamaktadır.

Oyunun içinde kalleşlik olduğunu bilmeyen genç boğanın cesedi ise güçlü kuvvetli iki atın çekmesiyle üçüncü kapıdan sürüklenerek çıkar ve gider…

Ben bugün kendimi boğanın yerine koydum…

1 yorum:

  1. İspanya yı seviyorum ama hiçbir gidişimde bu vahşeti izlemek istemedim. Hatta biraz insafsızca da gelebilir ama arada matodorlar ölünce seviniyorum. Belki diğerleri de bu oyundan vazgeçerler diye umuyorum.

    YanıtlaSil