THI MATHI PESTUS MATHIUS NEXUS LOOKENT

THI MATHI PESTUS MATHIUS NEXUS LOOKENT

14 Ocak 2012 Cumartesi

Seni Gidi Seni

Yaramazlık yapan çocuğu azarlarken kullanırız çoğunlukla.. Parmağı sallar, “seni gidi seni” deriz anlamını bilmeden… Gerçek anlamını bilsek, hiç kullanmayız belki de.. 

Galata Köprüsü’nün Haliç’e doğru uzanan arka tarafının adı Yemiş İskelesi’dir. Eski İstanbul Sebze ve Meyve Hali de zaten orada kurulmuştu. Osmanlı döneminin zengin başkentine sebze ve meyve taşıyan gemiler o iskelede yük boşaltırlarmış. Tabii ambarlarda gelen fareler de oradan kıyıya çıkarlarmış. 

Gel zaman, git zaman İstanbul’daki fare kolonisi çok artınca, zamanın padişahı bir ferman çıkarmış: “Ey ahali, duyduk duymadık demeyin. Şehrinizde, kasabanızda, köyünüzde ne kadar kedi varsa, toplayıp İstanbul’a gönderin”. 

Ferman padişahın; hemen toplayıp göndermişler. Ama padişah bir bakmış ki, fare sorunu aynen devam ediyor ama İstanbul’daki “pezevenk” sayısında çok ciddi bir artış var. O zaman anlamış padişah, fermanda “kedi” diye yazanı, tellallar “gidi” diye okumuş ya da halk öyle anlamış. Çünkü “gidi” pezevenk, ahlaksız adam demek.. .

Yeni bir ferman daha çıkarmış: “Ey ahali, duyduk duymadık demeyin. Ben sizden gidi değil, kedi istedim. Tiz zamanda şehrinizde, kasabanızda, köyünüzde ne kadar kedi varsa, toplayıp İstanbul’a gönderin”.

O gün, bugün İstanbul’un hem kedisi, hem gidisi boldur.

Ben İstanbulluyum. Kedilerden de gidilerden de nasibimi bolca alıyorum. Kedileri severim, bir zararlarını görmedim. Ama gidiler ağır hasar veriyor, rahatsız ediyor. 

Adam asker arkadaşım… 26 sene önce birlikte nöbet tutmuş, aynı koğuşu paylaşmışız… Askerlik bitince evlenmişiz, ailece görüşmüşüz… Defalarca evimde yiyip içmişliği var… Yıllar geçince güya iş adamı olmuş, büyümüş gibi anlattı hep kendini… Sonra kendisine emanet ettiğimiz 3.000 lirayı cebine indirdi.. Bir daha da ne ortada göründü, ne de telefonlara cevap verdi…

“Seni asker arkadaşı seni… Seni Gidi Seni”

Ortak diye aldığın, şirket kar ederken kuruş sektirmeden içeriden para çeken ama zarara girdiği gün elini cebine atmayan, borcu sana yıkıp gitmeye çalışan adam… Emanet ettiğin şirket kasasını boşaltıp kaçan muhasebecin… O gidilerin uzantısı… Ya da ta kendisi… 

“Seni ortak seni… Seni Gidi Seni”

“Seni muhasebeci seni… Seni Gidi Seni”

O gidiler cins cins, boy boy, irili ufaklı... Etrafınıza bir bakın, “ağzı çok laf yapan, size yakınmış gibi davranan, bulduğu ilk fırsatta sizi sırtınızdan bıçaklayabilecek ne gidiler göreceksiniz.

Mesela, bakar ki siyasi rakibi yükselişte…

Mesela bakar ki, kendisinin gizli planlarının önünde direnen engel…

Ekarte etmek için her türlü ahlaksızlığı yapar.

Gizli ajanlarına o rakibini takip ettirtir. Gittiği adresi öğrenir. Uygun bir zamanda haneye tecavüz ederek içeriye gizli kameralar yerleştirtir. Kayıt ettirir. Cahil halkın kafasını bulandırmak ve manipüle etmek için kurgulatır. Kendi işine gelen zamanlamada siyasi şantaj yaparak yayınlatır, sonra da sütten çıkmış ak kaşık gibi masumu oynar.

“2. kasetin yayınını engelledik” diyerek iyilik perisini, “karısını aldatan herkesi aldatır diyerek” namus kumkumasını oynar. “Orası onun evi değildi” derken sirkatini söyler. Çünkü kimin evi olduğunu alenen bilmektedir. Ama evden kasıt rakibinin evini değil, kendi yandaşlarının evini güvence altına almaktır. Çünkü kendi yandaşlarının “ev”lerinde birinci eş ikinci eşle, ikinci eş üçüncü eşle, üçüncüsü de dördüncüyle aldatılır ama din maskesi, ev kisvesi altında bunlar mubahmış gibi gösterilir…

“Madem ikinci kasetin yayınlanmadan yerini bulup imha edebiliyordunuz, neden ilkinde de aynı şeyi yapmadınız” diye sorulunca cevap bile vermez. 

“Eşine ihanet eden mağdur olamaz dediniz peki ya vatana ihanet eden ne olur “ diye sorsanız, buna da pişkin bir cevap bulur elbet… 

O gidiler cins cins, boy boy, irili ufaklı dedik ya… Ahlaksızlık da öyle… Mesela adamlar Papermoon’da içki masasında şampiyonluk üleştirmesi yapmaya alışkındırlar. Bunu yapmaya alışkın oldukları için de, kendilerinin esamelerinin okunmadığı sezonda çıkarlar, ortaya bir şaibe atarlar. Bunu yapmalarındaki amaç, siyaset ahlaksızlarınınkiyle aynıdır: Rakibin marka değeri yükselecek, taraftarı artacak, siyasi ya da ekonomik nüfuzu gelişecektir. Bu yüzden hemen kara çalınır ve iftira atılır. Rakipleri kafa üstü çakılsın diye çelme takmanın envai çeşidi denenir. 

“Trabzon ve Fenerbahçe kendi aralarında anlaştılar, biri ligi, biri kupayı alacak” diye dedikodu çıkartılır, ortalık karıştırılıp, dikkatler bu takımlara yöneltilirken, kendileri arka planda ustalıkla dolap çevirirler. Çünkü Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’ne tek başına yükselirse, gücüne güç, itibarına itibar eklenecektir. Böylece Trabzon dolduruşa, iddiası olmadığı maça bile asılacak kıvama getirilir, belki de birkaç oyuncuya gizliden teşvik primi verilir ve iş amacına ulaşır. Lig TV geliri şampiyonluk sayısına göre paylaşıldığı için, bu payın da artması engellenir. Bunu yapmak için de günler öncesinden takımın yıldız oyuncuları teker teker hastalanmış ya da sakatlanmış gibi gösterilir, yedek kulübesine PAF takımı oyuncuları oturtulur, hatta şampiyon edilecek takım işi garantilesin diye ikinci golün atılmasına destek bile olunur. Bütün bunlar yapılırken de Şeref’ten söz edilir…

Diyorum ya.. Etrafımız Seni Gidi Seni diyeceğimiz kişilerle dolu. O gidilerin uzantısı… Ya da ta kendileriyle… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder